Uzun süredir toplu taşıma araçlarını kullanan biri olarak bindiğim her araçta gençlerimizin inanılmaz değişimini, toplumumuzun her geçen gün daha çok bozulduğunu izleyip, bizi nasıl bir kültür erozyonuna ittiklerini, bizi nasıl bu kadar kısa sürede ahlaki çöküntüye uğrattılar diye düşünürüm.
Bu gözlemimi genelde toplu taşıma araçlarını kullananların çoğu bakma ile görme arasındaki o' ince nuansı biliyorsa mutlaka fark ediyordur.Artık büyüklere yer vermenin yaşandığını kimse göremez. İstisnalar hariç.
Genç kızlarımızın toplu taşıma içerisinde oturuş biçimleri ise bir önceki gençliğimiz bindikleri kendi hususi araçlarında dahi oturmayı düşünmüş olamazlar.
Yaşlı, engelli, çocuklu Anneler için ayrılan yerlere genelde gençlerin oturduğunu ve yaşlıların " Evladım burası bize ayrılan yer" demeye dahi cesaret edemediğini mutlaka benim gibi herkes gözlemliyor-dur.
Telefonlarıyla yüksek sesle müzik dinleyenlerin, yüksek sesle konuşanların, genç kızlarımızın bir erkeğin dahi kullanamayacağı sinkaflı cümleler kurduğunu şaşkınlıkla izleyenler mutlaka vardır.
Etrafını gözlemleyenlerin ilk gördükleri şey ise, neredeyse vücudunda damga (dövme) olmayan bir genç kızımızın olmayışıdır.
Bu dövmelerin ise kolları, boynu, hatta son dönemlerde giyimli diye giydikleri kıyafetlerin açıklığından kalçalarının üstüne yaptırdığı dövmeler dahi görülebiliyor.
Enselerine yaptırdıkları dövme ise hangi amaçla yapıldığı dahi anlaşılmamaktadır.
Kulaklarına takılı onlarca halkayı küpe olarak takmalarını gelin hoşgörü ile görelim, fakat bir genç kızın göbeğine taktığı halkaya anlam vermek mümkün değil.
Burnuna taktığı halka ne amaç taşımakta anlamını bilen yok.
Neredeyse hiçbir genç kızın saç renginin saçla ilgisinin olmadığını düşündüğümde ise bunlar bizim geleceğimiz ve geleceğimize yön verecek yeni neslimiz demekten imtina etmek istesem-de bu sonuç değişmeyecektir.
Peki saçları civciv sarısından tutunda aklınıza gelebilecek her renk pastel tonları ile dolaşan bu kız çocuklarımızın durumunu özgürlük adı altında düşünelim ve hoşgörü ile bakalım , mutlaka bir gün " Aslına Rücu" ederler diyerek susalım, konuşmayalım.
Özellikle ilk baharla birlikte adına (Tayt) denen bir dönem bayanlar için üretilen (Kilotlu Çorap) misali kıyafetler ile gezen genç kızlarımız sokağa çıkmadan hiç boy aynasına bakma gereği duymazlar-mı?
Ağda yaptırmamış olan genç kız ve kadınlarımızdan bir çoğunun bu kıyafetlerin altında iz yapmasın, bacakları kalçasına kadar sütun gibi pürüzsüz olsun amacıyla kilotsuz giyerek sokağa çıkmaları nasıl bir özgürlük kılıfı ile adlandırılır.
Sokak köşelerinde, AVM kuytu köşelerinde, açık alan park ve bahçelerde sevişmeye eşdeğer görüntüler sergilemek özgürlükle bağdaşacak bir davranış-mıdır?
Sarıyer bebek sahilinde ulu orta cinsel ilişki ile Ümraniye metro arkasında bir çiftin ilişkisini özgürlük olarak adlandırmak yerine kaybolan, yıpranan, deformasyona uğramış bir ahlaki çöküntü demek yanlış-mı olur?
Genç erkeklerimize ne demek lazım?
Onları bir makale değil bin makale ile anlatmaya çalışsak bitiremeyiz!
Onlarda-da aynı dövme hastalığı mevcut.
İmzanın güzelliğinden olmalı-ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk imzası neredeyse her yüz gencimizin kolunda, boynunda, göğsünde dövme olarak taşıması ilk anda göğsümüzü kabartsa-da biraz gözlemlendiğinde Atatürk'ün kaç yaşında öldüğünü bilemeyecek kadar boş beyinli olduğunu anlıyorsun.
Gönül Atatürk'ün gençliğe hitabesini okumuş "Nutku" hafızasına kazınmış gerçek genç Atatürkçüler olarak görmek istese-de özde değil sözde Atatürkçüler görüyoruz.
Peki dedesinin adını bilmeyen bu genç nesil neden bunları özenti olarak yapmakta. Arjantinli Marksist-Leninist siyasetçi Che Guevara'nın neden Küba ordusuna katılıp Fidel Castro saflarında yer aldı, Bolivya'da nasıl öldürüldü? bilgisini dahi bilmeden koluna onun görselini dövme olarak yaptıranlara hangi mantıkla bakılmalıdır.
Babasına, Ata'sına, Ailesine saygı duymayan bir neslin koluna, bacağına, kalçasına dövme yaptırarak Atatürkçü olamayacağı gibi, Che Guevara'nın dövmesini yaptıranlar da Marksist olamayacağını anlatmak hiç kolay olmaz.
Tıpkı Hz. Ali'nin çocukları Hasan ve Hüseyin'in öldüğü yaşı dahi bilmeden Hz. Ali'nin veya kılıcı Zülfikarın dövmesi yaptıranlar gibi, Ülkücülüğün ne olduğunu bilmeden Bozkurt selamı verenler gibi, Fatiha suresini ezbere bilmeyip sokaklarda Allah-u Ekber nidası atarak kendilerini İslamcı olarak adlandıranlar gibi hiç bir anlam ifade etmediği gibi onların olmak istediğini oldurmaz.
Erkeklerin sokakta öldürdüğü Eşleri, dövdüğü Anneleri, aşağıladığı kız kardeşleri başta olmak üzere genç kızlara sarkıntılık yapmaları özgürlük-mü? Yoksa erozyona uğramış bir aile yapısının yetişmesiyle büyümüş bir birey-mi? Sorusunun yanıtını sosyologlar vermelidir.
Keza kadına şiddetin nedeni ne namus, ne kıskançlık, ne geçimsizlik, ne intikam, ne-de özgürlük olarak kabul edilemeyeceği gibi kadına şiddetin artmasında genel ahlak yapısının siyasi, ticari olmak üzere aile ahlakının deformasyonunun hiç etkisi yoktur demek mümkün-mü?
İnsanı İnsan olduğu için yaratandan ötürü sevmek Türk milletinin töresindendir.
Türk milleti "Bana dokunmuyorsa bin yaşasın" dediği yılan için hoşgörülü olduğunu bütün canlılarda yaşarken, erozyona uğratılan Örf, Anane, Gelenek gibi kültürümüzde nasibini almıştır.
Bencil olduğumuz konusu yıllarca işlenmiştir "sana dokunmuyorsa başkasına dokunacaktır " gibi sözlere ek olarak "Yılanın başını küçükken ezeceksin" şekline dönüştürülmüştür.
Başta kültürümüzü pompalanan TV dizileri ile kaybederken işlenen sinema filmleri ile toplum yapımızın asla kabul edemeyeceği değişimi özentilerle kendi elimizle değiştirmeyi başaran güçler için " Dış güçler" dersek mutlaka "abesle iştigal " diyenler olacaktır.
Kalın sağlıcakla.
İbrahim Erdem karabulut.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder