Hareketyerelbasinbirligihaberleri.blogspot.comli Türkiye ve Türk Bayrağı gifleri, resimleri

22 Mart 2024 Cuma

SAĞ DUYULU OLMALIYIZ

  Cumhurbaşkanlığı seçim sisteminde bazı aksaklıkların yaşanması, uluslararası ekonomik baskılar, ABD Başkanı Joe Biden'in Türkiyede seçimlerle, demokratik yollarla iktidarı devireceğiz ifadeleri, Sedat Peker'in AK Parti içerisine çöreklenerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gölgesinde adeta gizlenerek yaptığı yolsuzluklar, usulsüzlükler, çifte maaşlar ve son dönemdeki ekonomik sıkıntılar nedeniyle Cumhurbaşkanlığı sistemini iptal ederek parlamenter sisteme tekrar geri dönüş yapacağız diyerek iştahını kabartan Millet ittifakı şimdiden zafer çığlıkları atmaya başladığı kamuoyunun yakından takip ettiği bir konudur.


Bu tutum ve davranış karşısında Cumhur ittifakı hala ülkede umut kapısı ve milletin beklentilerine cevap verecek ittifak olarak gösterilse dahi tedirgin olan bir kesim polemikler içerisine çekilerek Cumhur ittifakına zarar verilmeye çalışılması kamuoyunun büyük bir kesiminin hala Türk devletini, Türk milletini huzura ve refaha kavuşturacak ittifakın Cumhur ittifakı olduğu konusunda hemfikir durumda olduğu açık ve net olarak görülmektedir.

Cumhur ittifakı henüz ittifak halinde değilken AK Parti iktidarı dönemindeki kazanımların unutulmayacağı gibi AK Parti iktidarının ana unsuru olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasette ilk seçilmiş deneyimi ile İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı adaylığında yine uluslararası maşaların gazete manşetleri hatırlandığında nasıl bir baskı karşısında İBB başkanlığını aldığı hatırlanacaktır.

Belediye otobüslerinin mavi kart veya İstnbul kart'a henüz geçiş yapmadığı bir dönem olan o günlerde belediye otobüslerinin haremlik selamlık olacağı, bayanların arkadan, erkek yolcuların ise ön kapıdan bineceği palavralarına İçki yasağının geleceği, istanbul ilinde mini etek ile gezmenin yasaklanacağı hatta o dönemin küresel virüsü olan (Aıds) virüsünün mini eteklilerin bacaklarına enjekte edileceği ifadeleri manşetleri süslüyordu.

Nihayetinde bu söylentilerin birer palavradan ibaret olması ortaya çıkınca Erdoğan'ın okuduğu bir şiir yüzünden siyasi yasaklı olması kısa bir dönem cezaevine alınması siyasete ara vermesine neden olmuştu.
Siyasi yasaklı döneminde kurduğu AK Parti tek başına iktidar olacak oyu aldığında ise yakın çalışma arkadaşı Abdullah Gül Başbakanlık yaparken kendisi AK Parti genel başkanı olarak temaslarda bulunuyordu.

Seçim yasağının kaldırılması sonucu Partisinin başına geçerek yokluk, yoksullukla mücadele için yaptığı hamlelerde vesayete takılıyor adeta Erk'ler savaşı yaşanıyordu.
Attığı her adım ya Anayasa mahkemesi'ne taşınıyor, hamleleri YÖK, Barolar, Ordu tarafından kıskaca alınıyor hatta partisinin irticanın odağı olduğu gerekçesiyle dönemin yargıtay başsavcısı tarafından kapatılmak isteniyordu.

Mecliste ezici çoğunlukla yürürlüğe sokulmak istenen yasa için yapılan oylamada 351 oy ile geçmesi dahi ertesi gün 351 el kaosa kalktı manşetlerinin atılmasına vesile oluyordu.
Demokrasiye bin yıllık ayarlar verilirken, tanların sincan ilçesinde yürütülmesi, kapatma davaları, cumhurbaşkanı seçilme şartları, ihaleler, özelleştirmeler,Cumhurbaşkanlığı külliyesi yapımı, üçüncü köprü, çanakkale köprüsü, YHT, Askerliğin düşürülmesi, İETT garaj ihalesi, Taksim park projesi, Marmaray, Avrasya Tüneli, Tank Palet fabrikasının özelleştirilmesi engelleniyor Taksim meydanına Cami yapılmasının anlamsızlığı TV Kanallarının vaz geçilmez tartışma konuları oluyordu.

Başkaldırılar gezi parkı kalkışmasıyla sürerken yakılan ateş ülke geneline sıçratılıyordu, Açılım adı altında bir barış süreci deneyimi ihanetle eşdeğer tutuluyor, ABD, İngiltere ve AB ülkelerinin baskıları, dayatmaları ülke içerisindeki işbirlikçileri ile gündem yaratıyordu.
Tüm baskılara ve engellemelere rağmen Devletin bekası, Milletin geleceği için atılan cesur adımlar ile ülke tam ekonomik özgürlüğünü yakaladı denirken Hain Fetö kalkışmasıyla ülke yine bir çıkmaza sürükleniyordu.

Bu durumu tiyatro olarak adlandıranlar kaçarcasına tankların arasından sığınacak liman ararken daha sonra otellerde yer bulamadığı için Bir Belediye başkanının evinden gelişmeleri TV ekranlarından izlediğini açıklayan muhalefet lideri hain kalkışmaya dair yorum yapmaktan dahi kaçınırken Cumhurbaşkanı Erdoğan hain kalkışma için Milleti sokaklara, limanlara, alanlara davet ediyordu.

Ülkedeki yabancı ajanların trolleri Erdoğan kaçtı yaygarası koparırken Cumhurbaşkanı Erdoğan uykusuz ve yorgun bir gecenin sabahında İstanbul Atatürk havalimanına iniş yapıyordu.

Ülke birçok kazanımı tüm olumsuzluklara karşı kazandığı bir dönemde yapılan çalışmaların ürününü sanayide, teknolojide, savunmada, yakaladığında ise yine troller ne TOGG diyor, Maket uçak diye adlandırıyor, bulunan doğalgaz rezervlerini yalan diye adlandırılıyordu.

Ülke bu ağır ekonomik baskılar, terör sarmalı, ablukaya alınan adalar, ABD planlarının siyasi partilerle istişaresinde diğer siyasi partiler çekimse kalırken MHP AK parti ile ittifakın devletin bekası gereği olduğunu açıklayarak kayıtsız ve şartsız destekleyeceğini deklare etmiş akabinden BBP ittifakı destekleme kararı almıştı.

Ülkemiz üzerine oynanan her oyun henüz başlamadan kırılırken büyük şaşkınlık yaşayan ABD ve uşakları emelleri olan Güneydoğumuzda kuracakları kukla devletten her geçen gün uzaklaşırken bu kez EGE denizindeki adaları silahlandırmaya başlaması, ekonomik baskılar, it dalaşı atışmaları ile tahrik hamleleri ile kaosa sürüklemeye çalışsada Devlet aklıyla hareket eden Cumhur ittifakı her hamleyi savurmasını başarıyordu.

Adeta ısmarlama bir savaşa sürüklenen Rusya ile Ukrayna savaşında taraf olunacağı düşünülürken yine tarafsızlığını koruyarak hiç bir ambargoya ortak olmadan her iki ülkeninde vazgeçilmez olduğunu ifade ederek komşuluk görevini yerine getiren Türkiye dünyayı şaşırtmaya devam ediyordu.
Libya, Mısır, Katar hamleleriyle dünyayı şaşırtan Türkiye içeride muhaliflerin Libya'da, Katar'da ne işimiz var söylemine karşılık siyasi derinliklerini gözden geçirmelerini tavsiye ediyordu.

Kazanımlar, kazanılan haklar sürerken dayatılan İstanbul sözleşmesinde kısa sürede ailelerin gördüğü zararların tespit edilmesiyle uygulamadan vaz geçtiğini ifade eden iktidar partisine karşı başta eşcinseller olmak üzere muhalefet iktidara geldiklerinde ilk hafta İstanbul sözleşmesini tekrar hayata geçireceklerini ifade etmelerine neden oluyordu.

Muhalefet Millet ittifakı adı altında birbirine hiç benzemeyen siyasi partilerin şimdiden Cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları ile bakanlıkları paylaşma telaşına düşerek meselenin ülke değilde ülkedeki rant paylaşımı olduğunu gösterirken Cumhur ittifakı adayı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı seçmen yokluk ve yoksulluk altında ezilsede, yapılan baskıların geldiği yeri bilecek kadar siyasetle iç içe dünya siyasetini takip etmekte.

Oynana oyunu görmekte, Kurulan kumpası bilmekte, gelen ve kurulan tuzağı hissetmektedir.
Kurulan bu kumpas ve tuzaklara kanmayacak ve aldanmayacak ferasete sahip Türk milleti tüm olumsuzluklara rağmen Cumhur ittifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan'ın Türk milletini huzura, Refaha çıkaracak tek lider olarak görmeyi sürdürdüğünü ortaya koyacaktır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yapılacak seçimlerde alacağı %50 üstündeki oyla bir dönem daha ülkeyi yöneteceği bu dönemde ise AK Parti içerisindeki bazı fosilleri ve adları yolsuzluk ve yasadışı konularla anılanlardan temizleyeceği konusunda kuşku duyulmamaktadır.


İbrahim Erdem Karabulut.

Başlığı Siz Koyun

 Ülkemiz neredeyse her taraftan kuşatılmış bir durumdayken Türkiye üzerine oynanan oyunlar adeta ulu orta artık konuşulduğu bir dönemde muhalefet partilerinin sergilediği tutumu Türk milleti asla unutmayacaktır.

Bir Arap baharıyla bir çok ülkede sadece alt yapı zenginliklerini kullanıp ülkenin kendi himayelerinde olmasını sağlamak için adeta kana susamış canavar gibi hareket edip Mısır, Tunus, Fas, Cezayir, Libya, Afganistan, Suriye üzerinde şeytani planlarını oynarken bizim siyasi muhalefet partileri ise ülkede iktidarı devirmek için aynı iştahla çalışıyorlar.
Kan gölüne çevrilmiş komşu ülkelerimizde oynanan oyunları görmek, tedbir alınması için hükümet ile ortak hareket etmeleri gereken muhalefet hükümetin başarısız olması için elinden geleni yapma girişimini Türk toplumu nefesini tutmuş olarak izlemektedir.
Kan gölüne dönen sınırlarımızdaki ülkelerin yaşadığı iç savaştan yaşam mücadelesi için kaçtıkları ülkemizde devlet ve hükümet meselelere bir devletin bakması gerektiği gibi bakarken muhalefet iseülkemize gelen herkesi potansiyel örgüt elemanı olarak görüp, Yunanistan gibi ülkemize giriş yapanları Ege denizinde çoluk, çocuk demeden boğmak, yok etmek gerektiğini savunur hale gelmiştir.
Aynı coğrafyada binlerce yıl yaşadığımız ve kültürümüzün, genlerimizin değişmediği ortadayken sığınmacıların ülkelerinde durum düzelene kadar konuk olarak kalmalarına tahammülsüzlük son noktaya gelmiştir.
ülkemizde 15 Temmuz hain kalkışma ile devletimizi çökertmeye çalışanlara kontrollü darbe diyenler, AB ve ABD'nin ülkemizin sınırlarında bir devletin ordusuna yetecek silah mühimmat ile eğitilip donatılan PKK örgütüne kurulmak istenen sözüm ona devletçik için ülke içerisinde adı muhalefet olan hiçbir siyasi partiden ulusal ve uluslararası arenada hiç ses çıkarmamaları düşündürücüdür.
Etrafımızı kuşatan savaş çığlıkları atan açlıktan yorgun düşmüş olan Yunanistan ABD yi arkasına alarak adaları silahlandırıp bize gözdağı verirken, Ermenistan ise Rusya hamiliğinde Karabağ'dan vaz geçmediğini haykırırken bu konuda sesi, projesi, söylemi olmayan tüm muhalefet partileri nedense ülkemizdeki en büyük sorunun Suriye Lideri Esad ile görüşmek olduğunu savunarak iktidarın Esad'dan özür dilemesi dialoğa girmesi gerektiğini savunmaları tam bir akıl tutulmasıdır.
ABD Başkanı Coe Biden Henüz ABD başkanlık seçimleri sürecinde seçildiği takdirde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan için "onu devireceğiz, ekonomik baskı ve muhalefete maddi manevi ve siyasi destekle yapacağız" ifadesi hala gündemdeyken ülkemizin ana muhalefet parti liderinin ABD seyahati için hazırlık içinde olması Türk milleti tarafından yakından takip edilmektedir.
Ülkede seçilmiş bir Cumhurbaşkanı için bu kadar plan ve projenin dışarıdan yapılmasını anlayan toplum içimizde muhalefet tarafından kurulan sinsi tuzak ve planların hesabını 2023 seçimlerinde sandıkta çok net verecektir.
Ülkemiz bir ve birlik içerisinde olduğumuz süre içerisinde güçlü kalabilir.
Her türlü ayırıştırma, kutuplaştırma asla ülkede birliği ve diriliği sağlamayacaktır.
İktidar olma hırsı ile hareket edenler yaptıklarının bedelini sandıkta Türk Milleti tarafından net bir şekilde alacaklardır. İktidar olmak için verdikleri çaba ve uğraşı ülke genelinde birliğimiz için dışarıda ise diriliğimizi haykırarak söylem ve eylemlerde bulunduklarında ülkemizin ne kadar güçlü olduğu görülecek gerçeği ortadayken bu kurulan ittifaklar, sinsi planlar "Düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığıyla siyasette yol alanlar dönüp geçmiş tarihe bakmalıdırlar.
Kalın sağlıcakla.
 
İbrahim erdem Karabulut.

ÖZGÜR DEĞİLMİYİZ

 Evet doğrusunu söylemek gerekirse Türk vatandaşları özgür değil.

Asla özgür olmayacaklardır.

40 yılı aşkın süredir PKK denen alçak örgütü ABD ve AB ülkelerinde imtiyazlı bir şekilde korurken biz sadece izledik.

PKK bireysel militanları gittikleri ülkelerde kollanıp korunurken tekil olarak ülkenin en işlek meydanında elinde megafon ile “ Kahrolsun Türkiye” Yaşasın Apo” “Yaşasın ERNK” diye çığlıklar atarken yine o ülkelerin polisleri o tek kişi olan PKK sempatizanının bir Türk vatandaşının susturabileceği ihtimaline karşı korurken bunun bireysel özgürlük adı altında yapıldığı ifade ediliyordu.

Ülkemiz bunların özgürlük olmadığını sadece ülkemiz aleyhine yapılan bir karalama olduğunu hiç bir zaman anlatamamıştı.

40 yılı aşkındır ülkemizin güneydoğusunda vatandaşlarımızı bunaltan, ülke silahlı kuvvetlerinin tüm çaba ve uğraşları karşısında sürekli AB ve ABD tarafından beslenerek zamanla sınırlarımız içerisinde veya sınır ötesinde sinsice yaptıkları eylemlerle katlettikleri vatandaşlarımızı her Türk vatandaşı yakından bilmektedir.

Zamanla büyükşehirlerimizde patlattıkları canlı bomba ve bombalarla katliamlar yaparken zamanla-da Türk Asker ve Polise tuzak kurarak hain emellerine ulaşan bu kan emici örgüt için bir Türk vatandaşı sokağa çıkarak “ Yeter artık Amerika” diye özgürlük adı altında protesto edemez.

Bir Türk vatandaşı herhangi bir şehrimizde bir köşede “ Kahrolsun PKK” diyemez.

İsveç denen ülkede biri çıkıp Kuran-ı Kerim yakarken Hollandada yine bir zavallı çıkıp yırtma cüretinde bulunuyor. Ülke polisi ise bu eylemi yaparken can güvenliğini alıp eylem sona erene kadar yanında bulunduğu gibi eylem sonunda güvenli bir şekilde istediği yere kadar gitmesini sağlıyor.

Ülkenin polisi “tamam izin alarak bu eylemi gerçekleştirdiniz şimdi bunu ne maksatla yaptığınıza dair iki satır ifadenizi almamız gerekiyor” şeklinde bir talepte dahi bulunmuyor.

Bunun örneğini Danimarka’da, Almanya’da hatta bir çok AB ülkesinde yaşadık ve tutumun aynı olduğunu gördük.

Biz bu oyunları yıllardır izliyoruz.

ABD ve AB ülkelerinin PKK- PYD- Dev Sol, Tikko gibi örgütlere gösterdiği ilgi ve alakadan biliyoruz.

Ülke olarak yapmayın, etmeyin, yanlış yoldasınız diyerek sadece ikna yoluna gitmekten başka bir şey yapamadığımız gibi ikna etmeyide  başaramıyoruz.

Fetö Lideri bunak İmamın ülkeye ihanetini ikna edemediğimiz gibi.

Parasını ödediğimiz hatta ülkemizde bir çok parçasını ürettiğimiz F35 tipi uçaklarımızı verin  talebimizi duyuramadığımız gibi.

Tüm bu olanlar karşısında İslami inancımız gereği kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim'e yapılan bu alçakça saldırı için bir vatandaşımız çıkıp taksim meydanında “Kahrolsun İsveç, Kahrolsun Hollanda, Kahrolsun Alçak ABD” diyecek kadar özgür değildir.

Bugün bu eylemi herhangi bir vatandaşımız bir meydanda bireysel eylem olarak yapmaya kalksa günlerce sorgulanır, kim veya kimler tarafından bu eylemi yapmaya zorlandığı araştırılır hiç bir şey bulunamazsa “Bir meczup iki ülkenin arasını bozmak için provokatif eylem girişiminde bulunmuştur. Türk polisi anında müdahale ederek gereğini yapmıştır” şeklinde ana haber bültenlerinde ilk haber olarak yerini alır.

Şimdi siz karar verin AB vatandaşlarımı özgür yoksa Türk vatandaşlarımı?

 

İbrahim Erdem Karabulut


KIBRIS UZAKTA BİR KÖY DEĞİLDİR

 Türkiye Cumhuriyeti ve batılı geçinen devletler için Kıbrıs Adası'nın süregelen önemini ne kadar anlatsam az fakat "Orda bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür" denmeyecek bir önem arz etmektedir.


Kıbrıs Adası, Ege Denizi'nde Yunanistan tarafından işgal edilip ABD'ye askeri üs olarak peşkeş çekilmeye göz yumulacak bir ada değildir. Kıbrıs, devlet olarak kendi haline bırakılan, bağımsızlığını ilan eden diğer Türk Cumhuriyetlerinden farklıdır. Kıbrıs, "yavru vatan" olarak kendi haline bırakılmamalıdır. Kıbrıs Adası üzerine oynanan, oynatılan, kurulan ve kurulmak istenen her türlü sinsi oyun önceden görülmeli, önlem alınmalı, stratejik yapısının korunması sağlanmalıdır. ABD, AB ve İngiliz hükümetlerinin, adanın güneyi olan Rum kesiminde yapmaya çalıştıkları sinsi tuzaklar fark edilmelidir. Güneyde var olduğu bilinen PKK kampları dışında yapılan istihbarat faaliyetleri, devletimizin ilgili kurumları tarafından mercek altına alınmalıdır.

Türkiye ile her konuda uzlaşı içerisinde olan gerçek bir Türk milliyetçisi Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın fikir, düşünce ve önerileri dikkate alınarak hareket edilmesi elzemdir. Türkiye'de iktidarda hangi parti olursa olsun siyasi, ticari, ekonomik, kültürel ve ulusal güvenlik konusunda Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile işbirliği içerisinde hareket etmelidir.

Kıbrıs halkının Türkiye'ye bakışı herkes tarafından bilinmekte olup bu bakış açısını "Annan Planı" denen referandumda gördük. Dikkatli hareket edilerek ve Kıbrıs halkı ile kültürel faaliyetlerin arttırılarak; iki ayrı devlet fakat tek millet olduğumuzu vurgulamak ve kalplere sevgiyle yerleştirmek için Türkiye hükümeti ile uyumlu, milliyetçi çizgisinden taviz vermeyen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın ortaya koyduğu ve koyacağı plan, projelerin yürütülmesini sağlamalıyız. Tarım politikalarında yalnız bırakmayıp kendisine fazlasıyla yetecek bir tarım politikası konusunda gerekli desteği vermeliyiz. Adanın güney kısmına özenen bir toplum yerine, adanın güney kısmının Türk toprağı olan Kıbrıs'a gıpta ile bakacağı bir tarım ve ticaret politikasının geliştirilmesine Türkiye olarak yardımcı olmalıyız.

Kıbrıs artık kendi ayakları üzerinde durabilecek siyasi, ticari, ekonomik, kültürel bir yapıya getirilmelidir. Bunu başarabilmek için de, yukarıda da belirtildiği gibi, başta Türkiye Cumhuriyeti ile uyumlu çalışan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar olmak üzere Kıbrıs hükümeti desteklenmelidir.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın açık beyanlarında Kıbrıs Türklerinin adanın Yunanistan'a bağlanmasını engellemek için Kıbrıs halkının ciddi bir mücadele verdiğini ifade ettiği "Türkiye Cumhuriyeti'nin 1960 Antlaşmalarından dolayı garantör ülke olarak tek taraflı müdahale hakkını kullanıp 1974 yılına kadar Yunanistan'ın kışkırtmaları sonucu, Türk vatandaşlarımızın uğratıldığı zulümlere, baskılara son vermek adına Kıbrıs adasına yaptığı çıkarma sonucu meşru ve hukuka uygun kurulmuş bir devletiz. Doğu Akdeniz'de barış ve huzurun yakalandığı bir ortamda kurduğumuz KKTC devletimizi güçlendirme gayreti içerisindeyiz." şeklindeki beyanları dikkate alınmalıdır.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın, 20 Yıllık AK Parti iktidarının adada ihtiyaç duyulan her konuda gereğinin yapıldığını belirttiği "Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin özellikle AK Parti tarafından seçim beyannamesinde Kıbrıs üzerine politikalar üretirken gelinen noktanın Kıbrıs için ilişkilerin dahada ileri götürüleceğinin bellirtilmesi bizim için memnun edicidir " ifadeleri, üzerinde durulması gereken önemli bir mesajdır.

Kıbrıs nüfusu, İstanbul'umuzun en kalabalık ilçelerinden birinin nüfusu kadardır. Ciddi olarak üzerine eğilip planlı hareket edildiğinde ne Kıbrıs için içeride oynanan oyunlar, ne dışarıdan devşirilerek içeri gönderilen ajan ve provokatörler başarılı olabilir. Kıbrıs'ta adeta kendilerince yalnız kalmış bir Kıbrıs görüntüsü sergilenmesi için çalışan ülkelerin planları suya düşürülerek, Kıbrıs'ın ekonomik özgürlüğü yakalanarak, vatandaşının refah seviyesi yükseltilerek, AB ülkeleri arasına alınmama ezikliği duymak yerine başta Güney Kıbrıs Rum kesimi olmak üzere AB ve Kıbrıs üzerine planlarından asla vazgeçmeyen Yunanistan yönetiminin gözlerini kamaştıran bir yıldız ülke olması sağlanabilir.

Bunun için zaman ve zemin hazır olup ülkemizin Kıbrıs için daha duyarlı olması, ilgili bakanlıkların her birinde Kıbrıs masası kurularak önceliğin Kıbrıs hükümetine ve Kıbrıs halkına verileceği projeler hayata geçirilmelidir.

Akdeniz'de Kıbrıs üzerine oynanan, ajanların istihbari oyunlarını bozacak her türlü aksiyon alınarak başarı yakalandığında Akdeniz'de 12 mil çığlıkları atan Yunanistan' ve müttefiklerinin Antalya ve Mersin sahillerinde denize ayağımızı sokmamızdan bile duyacakları rahatsızlıklar şimdiden görülebilir.


İbrahim Erdem Karabulut

Her Gün Durmadan Küfrediyorum.

 Her Gün Durmadan Küfrediyorum.

Asla Vazgeçmeyeceğim Ülkeye İhanet İçinde Olan Herkese Rütbe Makam Mevki Ne Olursa Olsun Bu Tip İnsanlara Sürekli Küfredeceğim.
Türk milletinin hakkını yiyenlere, soyup kaçıp doyanlara, Allah korkusu olmadan çalanlara, talanlara, savuranlara, kayıranlara tereddütsüz küfrediyorum.
İhale vurguncularına, Devlet soyguncularına, kendisini adam yerine koyup liyakat sahibi olan insanları koltuklarından edip onların hakkına tecavüz ederek üç dört maaş alanlara istisnasız küfrediyorum.
Liyakatsiz olup ehliyetsiz olup doldurduğu koltuğu sadece kendi menfaat ve çıkarları için kullanan kendi vicdanlarında kendilerininde beceriksiz liyakatsiz olduğunu kabul ettiği halde o koltuğu işgal, meşgul edenlere küfrediyorum.
Sadece imkanları var diye TBMM girmek için yalan dolan el etek öperek sadece vekil olmak adına vekil olup ne devlete ne millete zerre miskal faydası dokunmayan bu milletin yetiminin öksüzünün hakkını bilerek ve isteyerek yiyen ve sadece egosunu tatmin için o koltuğu meşgul edenlere küfrediyorum.
Liyakatsiz oldukları halde onları meclise sırf iyi el etek öpüyor ne istiyorsam kuzu gibi yapıyor diyerek devlete millete ülkeye hizmeti asla başaramayacağını bile bile sırf iyi yalaka diye meclise taşıyan siyasi parti liderlerini ayırmadan küfrediyorum.
Adaleti dağıtırken kendi vicdanını dahi rahatsız ettiği halde sadece makamını ve mevkisini korumak adına veren, para karşılığı ve tavassutla inanmadığı halde suçsuzu suçlu gösteren vicdanıyla baş başa kaldığında yaptığının ahlaksızlık olduğuna inanan hakim ve savcılara küfrediyorum.
Seçildiği il veya ilçe belediye başlkanı olarak göreve gelene kadar yalanın yeminin bini bir para konuşuyor seçildikten sonra bunları unutup halkın derdine derman problemine çözüm bulamıyor söyledikleri yalanlardan yüzü kızarmıyorsa bilsinlerki ben bunlara sürekli küfrediyorum.
Din işlerinde ilim irfan sahibi ehliyetiyle Din ile ilgisi olmadığı halde siyasi iktidara yaranmak adına hadisler uydurup hükümetlere yalakalık yapan din adamlarına küfrediyorum.
Halk ile iç içe olmadan sahaya inmeden ben devleti temsil ediyorum diyerek ili ve ilçesindeki halkla kucaklaşmayan onların meselelerine çözüm üretmek yerine makam odalarında sadece günü geçirmek adına oturan kendiliğinden inisiyatif kullanma becerisi olmadan vatandaşlarını mağdur edip yasa, yönerge bunu emrediyor diyen ve mahiyetinde çalışan devlet memurlarının halka yaptığı zulmü zalimliği denetlemeyen etrafında dönen kumpas oyun desise tuzakları fark edemeyen vali ve kaymakamlara küfrediyorum.
Makamında oturarak görev yaptığını sanan Emniyet müdürlerinden "sokağa çıkın arama tarama yapın" diyerek sözde görev yaptığını sananların vatandaşa nasıl davrandığını polis vatandaş diyaloğunun doğru olup olmadığını, polis uygulama yaparken kendi can güvenliğini alıp almadığına bakmıyor, arada bir çıkıp ilçesindeki vatandaşlara kendi çalışmalarını mahiyetindeki çalışanların vatandaş polis ilişkisini sorup soruşturmuyorsa küfrediyorum.
Devletin en büyüğünden en küçük makamına kadar işgal ettiği koltuğun hakkını vermediğini biliyor ve sadece o koltuğun gücünü kullanmak adına o koltukta oturuyorsa ben ona küfrediyorum.
Kimki kul hakkı yiyor ve bunu bilerek yapıyorsa, yalan yanlış yollarla bir koltuğu bulup oturmuşsa ve o koltukta tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyerek duruyor aldığı maaşı utanmadan yiyor ve bunu hakketmediğini kendi vicdanında sorguladığında yanlış olduğunu anlıyorsa ve o koltuğu hala işgal etmeye devam ediyorsa bilsinlerki ben onlara gece demeden gündüz demeden küfrediyorum…


İbrahim Erdem Karabulut

Solcu ve Sağcı Gençlerimiz

 

12 Kara Eylül'ünün ‘Yitik Kuşağı’ sınıfında olan 1955 - 1965 arası doğmuş olan bu özel kuşak için en iyi adlandırma yitik kuşak adlandırmasıdır.

Bu on yıl aralığında bulunan 60-61 yıllarını ayrı tutarsak daha da güzel bir anlam kazanır.
Çünkü bu iki yaş kuşağı kara eylülde kara eylülü yaşatanların emrine girmiş askerlik yapan kuşaktı.
Peki kalan yaş dilimini özel kılan yitik kuşak olarak adlandırılmasına sebepler nelerdi gelin birlikte göz atalım.
Bu kuşak kutuplaştırılmanın doruğunu yaşamış bir kuşaktı.

Sokaklar barut kokusu ayrıştırılmış cadde ve sokaklar, Kurtarılmış mahalleler, ele geçirilmiş okullar, hatta ayrı ayrı kahvehanelerde oturulmaya kadar birbirilerine kin ve nefretle bakıldığı bir siyasi kuşaktı.

Solcusu ve sağcısı olarak içlerinde işgal edilmiş bir devleti kurtarma sevdası taşıyan bu her iki düşünce birbirlerini kırarcasına ölümüne çarpışırken, kara eylülün kudretli generalleri darbe için şartların olgunlaşmasını bekliyordu.
Bu olgunlaşmanın adı ülkücülerin solcuları, solcuların ise ülkücüleri öldürmesinin artışı olacaktı. Akşam aynı silahla ülkücü vurulurken aynı silahla sabah bir solcunun vurulması olgunlaşmayı kimlerin sağladığının anlaşılması ise günümüzde dahi muammalığını koruma altına almıştır.

Sonuç olarak sokaklar ve caddelerde "kanımız aksa da zafer İslam'ın" ile "Ne Amerika ne Rusya tam bağımsız Türkiye " sloganları aynı duvarları süslüyordu.

Bu kuşak sokaklarda bir birlerinin kanını dökerken binlerce genç toprağa düşüyor binlercesi taş duvarlarla örülü hücrelerde taştan yastık, soğuk ve ayazdan kendisine yorgan yapıp uyuyordu.
Okumaya çalışanlar TÖBDER ve ÜLKÜ BİR- olarak ayrıştırılmış öğretmenlerden eğitim alıyor sağcı olan ağzıyla kuş tutsa TÖBDERLİ öğretmenden not alamazken bir solcunun ÜLKÜ BİRli bir öğretmenden not alması ise imkansızdı.

Bu genç nesil sokakta hiç bir şeye bulaşmasa dahi ya sağcı olacak ya da solcu kimliği taşıyacakta öyle arafta kalmak yoktu.

POL DERLİ bir polis muhitindeki solcu gençleri tanır diğerleri onun için sağcı sınıfına girdiğinden öyle fikrim yok ben ne sağcıyım ne solcu deme şansın yoktu paket karakola öyle şimdiki gibi Teli çevir sor yanıt al bunlar hayal dahi değildi. nerede hangi karakolda olduğunu o ilin valisi olsan dahi öğrenme şansın yok, çünkü sokakta toplanan bu gençler keyfe keder tutulur, güya olaylara karışmaması için tedbir olarak toplanır tabiri caizse " Eşşek sudan gelene kadar dayağını yerdi " otururdu.
Şimdiki gibi isimleri polis merkezi olmadığı gibi Ne avukat görüş hakkı nede telefon hakkı diye bir şey yoktu…

Çünkü cep telefonu yoktu masa telefonlarında numara çevirmek için numara yoktu olsada telefon santralı ya arızalı yada teller kopuktu..
Pol birlisi karşı görüşe, Pol derlisi karşı görüşe indirirdi darbeyi.
Hatta öyle bir dönem yaşandı ki polbirli ve polderli bir birilerini kurşunladıkları suçlu olarak da yine bu yitik nesil gençlerden kurbanlar seçildi.
Bu nesil açtı ve açıktaydı.
Ne ikinci bir ayakkabısı oldu ne yedek parkası, Ne dershane gördü nede özel okul.
Bu nesil kreş, ana okulu, okul öncesi eğitimde görmedi.

Bu nesil beş kilometre yolu tabanvayla gitti ne tramvay ne de okul servisi tanımadı. Bu nesil beslenme çantası kullanmadı. ailesinden gizli tatlı niyetine bazen kesme şeker ile cebinde gezdi öyle çikolata gofretle de büyümedi.

Bu nesil öyle cebinde marllboro ve dupont çakmakta taşımadı haftalık sigara istikhakı tekel kuyruğunda saatlerce bekleyip iki pakaet samsun ve iki paket Maltepe’den ibaretti. Tabi onu da sıra kendisine gelene kadar süre dolmaz ve sigara bitmez ise.
Öyle sabahları okkalı kahvaltı falanda yapmadı bu nesil çünkü 74 Kıbrıs savaşı ambargosu yemiş ülkede Yağ yok, şeker yok, kahvaltı dolayısıyla yoktu.

Ekmeğe sürülen ekşi salça en iştahlı kahvaltı öğlen ayrana doğranan kuru ekmek parçaları ise midenin en güzel dostuydu. Anadolu’da hemen hemen her ahırda bir sarıkız organik süt verirken bu nesil ABD tarafından gönderilen süt tozu dayatmasıyla süt tozu içiriliyordu..
Doğal gaz yoktu desem belki şimdiki nesil ne diyorsun diye sorabilir, Evet işte doğal gaz olmadığı için tüp vardı ama tüpraş grev, boykot, lokavtlardan dolayı ülkede tüpde yoktu.

Kokar yakıt tezzek köylerin kurtarıcısı Bir ton kömür ile Bir ton odun başlıca ısınma gerecimizdi. Kuzine gözlü sobalarda pişen patatesle yan komşumuzdaki siyah beyaz TV de renksiz film Vadideki hayat en önemli eğlenceleriydi.
İşte bunları yaşarken en büyük sevdaları ülkelerine bağlılıkları ve en önemli aşklarının vatan olduğuna inanmalarıydı.
Bu ülkeyi bu kuşak kadar kimse sevmedi. Bu kuşak karşılıksız, çıkarsız bir şekilde sevdi. Can vererek, kan vererek sevdi, Öldürdü sevdi, Öldü sevdi.
Oyun farklı, Tuzak farklı, Kural farklı, işler farklı gelişiyordu.

Bir milletin on yılda yarattığı 15 milyon genç artık tehlike olarak algılandı. Bir sağ bir sol olayı yaratılmıştı, Hatta faşist kominist isimlerde takılmıştı, zamanla Alevi ve Sünni olarak da işleme kondu. Çünkü ülke dendiğinde mermiye kafa atan bir gençlik ve konu ülke olunca hiç arkasına bakmayan bir neslin varlığı artık tehlikeli görünüyordu.

O dönemin tabiri ile düğmeye basılmış ve olgunlaştığı düşünülen sokak kavgası yani kardeşin kardeşi vurduğu bir kavganın son bulması gerekiyordu.
Takvimler 12 Eylül gecesinin 13 Eylüle bağlandığı saatlerde Kara eylülün planlayıcıları 60-61 doğumlu askerler ile sokak ve caddeler tanklarla doluşuyor sokağa çıkma yasakları başlıyor sokağa çıkanlar vuruluyor, çıkmayanlar toplanmayı bekliyordu.

Nihayetinde bu kayıp kuşağın gençleri sağcısı ve solcusuyla toplanıyor karakollarda, okullar, statlarda anlık mahkemelerle ceza evlerine atılıyor, faili meçhul cinayetler olaylar sağcıların işleyebilecekleri sağcılara yükleniyor solcuların işleyebilecekleri cinayet ve faili meçhul olaylar solculara yükleniyor, itirafçılar bulunarak aldatılıp ifadeleri doğrultusunda iftira attıkları dahi suçlu görülüp cezalara çarptırılıyordu.

İşkenceler sorgular idamlar bir birini kovalarken akıl tutulması yaşanıyor, zamanla aynı suçu ortaklaşa işlemiş olan en yakın arkadaşlar dahi bir birlerini satmak zorunda bırakılıyordu. Aylarca hatta yıllarca izleri bulunamayan bir mahkumiyet sonunda idamla yargılananların berat ettiği görülürken, iftiradan yatanların sayısının ise analizi dahi yapılmıyordu. Keyfe keder bu uygulamalar yıllar yılları kovalarken idam edilenlerin dışında içeride işkenceden ve sorguda ölenlerin yanında adları anılmaz dutuma geliyordu.

Yıllarca süren bu işkencelerde kurtulmanın yolunun bir sağdan asın bir soldan asın diyerek uygulamaya geçiren zihniyet bu işkenceleri yaşamış iki ayrı taraf için ise karıştırın barıştırın diye uygulama başlatıyordu.
Akıl tutulması demiştik ya adına gece solcunun vurduğu silah sabah sağcıyı vuruyorsa bu silah kimin kimlerin kumpasıydı çözülmesi mümkün olmadı olamazda.
İşte bu ceza evindeki bu yitik kuşak eşini,aşını,yavrusunu, annesini,babasını vel hasıl her şeyini ceza evinde kaldığı süre içinde kaybetmişti..

Yuvalar dağılmış Bir çok genç eşinden bir çoğu nişanlısından koparılmıştı..
Çünkü en az yatanı 10 yıl süre yattı.

Paçayı yurt dışına atan ülkeye dönemedi, Ülkeden sürülen ülkeye alınmadı, vatandaşlıktan çıkarılan, pasaportuna el konan ve hatta bunca yıl geçmiş olduğu halde hala ülke dışına çıkış yasağından etkilenenler var. Fişlenen, göz hapsine tutulan, devlet memuru olma şansını yitiren derken bu kara eylülün üzerinden silindir gibi geçmediği 60-ve 61 doğumlular.

Onların şansımı şanssızlığımı ne dense bilmiyorum fakat onlar bu kara eylülü uygulayanların emrinde olan askerlerdi.
Sonuç 10 yılda yaratılan 15 milyon gençlerin çocuklarının önünün kesilmesi gerekti.
kara 12 Eylül'ü bize yapan kudretli generallerin babaları bizim çocuklar ihtilali yaptı diye okyanus ötesinde Pentagon’dan Beyazsaray’a bilgi veriyordu. Yani ihtilali yaptıran ABD yapanlar ise onların ülkemizdeki piç çocuklarıydı...

Sonuç 650 bin kişi göz altına alınmış 52 bin kişi tutuklanmış 14 kişi açlık grevinde ölmüş 171 kişi sorguda işkenceyle öldürülmüş ibret olsun diye bir sağdan bir soldan asın denerek 49 kişi idam edilmişti. 210 bin dava açılmış 230 bin kişi yargılanmış 517 kişi idama mahkum olmuştu. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılmış, 100 bin kişi örgüt üyeliği ile fişlenmiş, 30 bin kişi sakıncalı denerek işinden atılmış, 4000 öğretmen işten çıkartılmış yüzlerce gazeteci cezaevlerine atılarak haber vermeleri engellenmiştir.

Anayasaya ekledikleri geçici 15.ci madde ile bu işlemi gerçekleştiren 12 Eylül'cüler güvence altına kendilerini almış olmaları nedeni ile yargılanmalarının önünü de kesmişlerdi.

Asmayalım da besleyelim mi diyen zevat ilk idamı soldan Necdet Adalıyı idam ederek göz dağı verirken sağdan Mustafa Pehlivanoğlu'na yağlı ilmek takmıştı. Asker zaten ihtilal öncesi sıkıyönetim ile güvenlik kendisine teslim edilmişken akan kan durmuyor, durdurulmuyor fakat tüm devlet yönetimine el koyduğu gün bir gecede olaylar son buluyordu.

İşte bu kara Eylül'ün talihsiz kuşağı, bu karar Eylül ile birlikte birçok ihtilal daha ve bir çok e muhtıra atlatsa da hatta post modern darbeler görse de kara 12 Eylül'de öyle piştiler ki, bu kahpe 15 Temmuz ihanetinde dahi tanklara kafa atan ya onlardı ya onların yetiştirdiği kuşak onların genlerini taşıyan evlatlarıydı.
Kimse asil bir milletin asil evlatları bu millet bu hain kalkışmayı durdu demesin sakın. Bu kahpe girişimi yapan hain Fetö’nün hain evlatlarının karşısına dikilen işte o kara eylülü yaşamış yitik kuşağın ya kendisidir ya onlardan olan çocuklarıdır.

Yarından tezi yok inanmayan doktora tezi olarak sokağa çıkan her bir bireyi kare kare tesbit ederek araştırabilir.
İşte sonuç olarak bu kuşak bu kara eylülün ezip silindir gibi üzerinden geçtiği kuşak yitik, bitik olarak adlandırılmış olsa da, Bu kuşak inanılmayacak kadar merttir.
Bu kuşak serttir. Bu kuşak biraz deli biraz dolu ama sevdiğini vatan gibi seven bayrak gibi  ülke gibi seven bir kuşak ve ömrünüz boyu göremeyeceğiniz kadar merttir..

Bu kuşak gözyaşı döktüğünde kayayı eriten, kızdığında dağları yürüten, öfkelendiğinde göğsü kafesten fırlayan, deli dolu bir kuşak. işte bu kuşak kadifeye sarılı mermer kadar sert olsada dosta sırdaş,kardeş,arkadaş, şimdiki gençlerin samimiyetsiz deyimiyle "Kanka" değil kardeş gibi kankardeş olacak kadar mert ve yürekli bir kuşak.

Şimdilerde bu kuşak küçüğü 55- Büyüğü 65 yaşında eğer bu kara Eylül'ü yaşayan bir akrabanız var ise, Bu solcu olmuş sağcı olmuş farketmez her ikisi de bu ülkeyi karşılıksız ve çıkarsız sevdi... Elinizin altında varsa eğer bu kuşaktan biri bu anneniz, babanız, amcanız, dedeniz, dayınız, her kiminiz varsa ona iyi bakın, onlar özel bir kuşak, kimine göre iyi kuşak kimine göre yitik kuşak ve nesli tükenmekte olan bir kuşak...

İşte bu kuşak benzeri bir daha bu ülkede olmayacak bir kuşak yoklukla yoğrulmuş, işkencelerle kavrulmuş, sürgünlere savrulmuş, insanlıktan evrilmeye çalıştırılmış, fakat hiç bir işkence, hiç bir hücre, hiç bir idam, hiç bir yargıç, hiç bir ihtilal onun vatan bayrak millet ebet devlet sevgisini törpülemeye yetmemiş.

Her işkence, daha yürekten vatan demesine vesile olmuş.
Ha eğitim mi, şu anki nesli akademik kariyerleriyle öğünerek ders veren üniversite hocalarını ceplerinden çıkaracak kadar taş medresede eğitim görmüşlerdir.
Ha siz yeni nesil gençler sakın diplomasız görüp onun aklıyla sakın alay etmeye kalkmayasınız, o neslin en cahilinin hafıza belleğinde Meydan Larousse vardır.

Yapacağınız şey ondan faydalanmak olsun, onlar ayaklı kütüphane, türlerinin son örneğidirler.
Bilirseniz değerini kıymetini, paha biçilmez kıymetli bir hazinedirler.
İstemeyi bildiğinizde yüreklerindeki volkanı patlatarak yapamayacakları hiç bir şeyin olmadığını gösterebilecek güce kudrete sahip olduklarını anlarsınız.
İyi ki varsınız, Kara Eylül'ün kara kaderli yiğit yılmaz cesur çocukları...
Hoşça kalınız...
İbrahim Erdem Karabulut

Sahte Müslümanlar

 

Hani İslamiyetin emrettiği gibi "komşusu açken tok gezen bizden değildir" ifadesini kendisine ilke edinmiş bir müslümanı görmenin mümkün olmadığı ülkemizde sözde müslümanların çokluğu arasında mumla aranan özde müslümanların oluşunu bilmek insana biraz huzur veriyor.

Yine İslam dininin emri olan "Yarın ölecekmiş gibi Ahiret için hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için" ifadesinin sadece hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için olan kısmını alıp yarın ölecekmiş gibi Ahiret için kısmını görmemezlikten gelen sözde müslümanlar biraz silkelenip kendinize gelin.

Zamanla bu riyakar sözde Müslümanların sık kullandığı bir söz vardır "Kefenin cebi yok. kazanıyorsak paylaşıyoruz" bu kocaman yalanla kendini avutan sözde Müslümanlar inanın bu dünyada dahi yatacak yeriniz yok. Ahir dünyada halinizi kimbilir ne olacaktır.

Kurban bayramlarında sadece desinler diye kurban keserek kestiği kurbanı ise site görevlisi vasıtasıyla komuşulara dağıt diyerek pay etmeden teslim edip kurban kestiğini bellirtmek için dağıtacağı adreslerin kendisinin bellirlediği isimlere verdiği mesaj net.

" Bakın ben kurban kestim " amacından başka bir şey olmayan sözde müslümanlar vay halinize.

İstanbul ilimizin bir ilçesi olan Başakşehir ilçesinde (Genelde islami kesim olarak adlandırılır) 10 yıl oturup komuşularından kurban kesenlerden hiç kimseden kurban eti alamayan bir site sakinine apartman görevlisi kurban kesmediğini ve durumunun ekonomik olarak hiçte iyi olmadığını bildiği için  gelip "abi kurban kesen herkes bana kurban eti getirdi, dolaplarda yer kalmadı bir kısmını size getirebilirmiyim?" şeklindeki sorusuna şaşırır.

Site sakini görevliye şu cevabı verir.

" Bana şahsımıza getirilmiyen kurban etini sizden almamız bize helal olmaz.
Haram olur, bu nedenle kabul etmemiz mümkün değil.

Eğer ben bu kurbanı kesip böyle dağıtan müslümanlar gibi olsaydım bende kurban kesebilirdim, kurban kesmekte amaç ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürüp onlara bayram yaptırmaktır" cevabını alan görevli bu sitede saygı duyulacak bir aile varsa o aile sizsiniz" diyerek ayrılır.

İslamiyet sadakanın, zekatın, Fitrenin nasıl ve kimlere verilebileceğini açık bir şekilde ifade etmiş olsada sözde müslümanların bu konuyla uzaktan ve yakından ilgileri olmadıkları için kendi mantık ve mantalitelerine göre İslamiyeti yaşarlar.

İslamiyetin emrettiği şekilde yaşamak şahsiyetçiliğini gösteremiyen sözde müslümanlar şahsiyetsizliklerini Siyasette, Ticarette hatta komuşuluk ilişkileri bir kenara kendi ailelerinde bile sürdürdüklerinin farkında değillerdir.

Girdiğimiz şu mübarek aylarda Ramazana sayılı günler kala sözde müslümanlar İslamın emrettiği şekilde zekat ve fitrelerini verseler, başta dünya olmak üzere ülkemizin yaşadığı Corona Covit 19 virüs belasından mağdur olan hiçbir dar gelirli insanımız mağdur olmaz.

Fakat dedikya bizim sözde müslümanlarımız Pandemi öncesi caka olsun diye saraylar gibi beş yıldızlı otellerde kişi başı neredeyse 500₺ olan iftar sofraları kurarken ve seçkin davetlilere iftar açtırırken belediyelerin sokak iftarlarına birlikte iftar etmenin keyfini birlikte dua etmenin faziletini bilen dar gelirlilerden birhaber yaşayanlara sözde müslüman demek çokta incitici olmasa gerek.

İslam paylaşmayı emreder.
İslam kardeşliği emreder.
İslam doğruluğu emreder.

İslam İnsana insan olduğu için değer vermeyi emreder.

Bizim sözde müslümanlarımız ise kerameti kendinden bilip, ben çalıştım kazandım.

Kimse malımın ortağı değil.

Kazancımı nerede nasıl harcayacağımı ben bilirim mantığı ile hareket ederek yukarıda anlatıldığı gibi zekat, fitre, sadaka gibi konuları yine bildikleri gibi yaparlar.

Müslümanlık İnsanoğlunun anlayabileceği en mantıklı kurallar ile bellirlenmişken hala orucu ne bozar, kime nasıl sadak verilir, zekat aslında verilirmi?

Verilmezmi gibi sorulara kendilerine göre hoca arayanların hatta islamiyeti kendilerine göre yorumlayan sahte sahtekar imamların ifadeleri ile kendilerini menun edecek ifade yakaladıklarında ise işte tam kendime göre bir hoca buldum diyen zavallı sözde müslümanlar ölüm tam ensenizde.

İşte o gün belki yarın hatta belki yarındanda yakın.

Kim bir dakika sonra yaşayacağına emin olabilirki.

Bir nefese hükmedilmediğini bilen sözde müslümanlar ticarette ve siyasette yaptığınız dahice kurnazlıkları kılı kırk yararak bulup servetinize servet katmayı beceriyorsanız!

İslamiyet neyi nasıl emrediyor bunu bir ömürboyu yaşayacağınız şeklin ne olduğunu öğrenmeniz sadece 1 saatinizi alır.

Yeterki islamiyeti öğrenme arzu ve isteğiniz olsun.

Kıt kanaat geçindiği halde vesveseye meydan vermeyecek şekilde üç aylara giren ve mübarek ramazan ayını sadece inançları gereği yaşayarak emrolunduğu şekilde hayatlarına çekidüzen veren gerçek müminlere selam olsun.


İbrahim Erdem Karabulut